Güney Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden felsefe doktoru Leo Buscaglia, ünlü bir yazar ve aranan bir konuşmacıdır. Toplantılarda ve televizyonda yaptığı konuşmalar dirıleyicilerinden sürekli olarak olumlu tepkiler almaktadır. Sevginin ve sevgi dolu ilişkilerin dinamiği üzerine yaptığı incelemeler yalnız Amerika Birleşik Devletlerinde değil, dünyanın pek çok yerinde ilgi uyandırmış, çok satar kitapları birçok dile çevrilmiştir. Kitabevimizce yayınlanan "Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek" adlı yapıtı Türk okurunun da beğenisini kazanmıştır. "Birbirimizi Sevebilmek" adlı yapıtı ise yazarın insan ilişkileri üzerine yaptığı incelemelerin sonuçlarını içermektedir. Kitapta yazar karı koca ailenin diğer bireyleri ve arkadaşlar arasındaki ilişkilerden dogan bağışlama, sevecenlik, iletişim, dürüstlük, kıskançlık qibi olay ve öğeleri sonuçlarıyla birlikte tartışmakta: ilişkilerde çıkacak sorunlara yetkiyle açıklamalar ve çözümler getirmektedir.
Birey olarak her insan, ister kabul etsin ister etmesin birbiriyle müzakere içindedir. Yaşamın her alanında her an herkesle anlaşmazlığa düşebilirsiniz. Bu noktada, karşınızdaki kişi veya kurumu istekleriniz doğrultusunda düşünmeye ikna etme çabasında olacaksınız. Peki, müzakere dediğimiz ikna edebilme sanatının incelikleri hakkında ne kadar bilginiz var? Kişileri veya olayları istediğiniz gibi yönlendirip alacakları kararlarda nasıl etkin olabileceğinizle ilgili müzakere tekniklerini biliyor musunuz? Babruka’da gündelik yaşamda içine düştüğünüz birçok anlaşmazlığı nasıl çözebileceğinizin cevaplarını bulacak ve liderlikte yukarı çıkmak için müzakere becerisinin ne denli önemli olduğunu anlayacaksınız.
Her gün mama kabına konan yemeği yiyip, pencerenin önündeki sepetinden dışarıdaki hayatı seyreden ve hayaller kuran kedi Keşif, bir gün papağan Pollyanna ile tanışır. Günlerinin aslında ne kadar monoton olduğunu fark ettiğinde üzülse de, hayallerinin gerçeğe dönüşebileceğini öğrenince çok heyecanlanır. Polly’nin rehberliğinde hayallerine adım adım yaklaşan Keşif’i bazı engeller yıldırmaya çalışacaktır: Erteleme, Korku, Pişmanlık…
Tüm bunlarla nasıl mücadele edeceğini öğrenen Keşif, hayallerine ulaşmaya artık çok daha yakındır. Siz de hayatta daha fazlasını hak ettiğinizi biliyor, ancak “nasıl elde edeceğiniz” sorusu karşısında cevapsız kalıyorsanız… Günlük koşuşturmalarınız yüzünden hayallerinizi sürekli ertelemek zorunda kalıyorsanız…. Birçok kişisel gelişim kitabı okumanıza, farklı yöntemler uygulamanıza rağmen hâlâ bir kısırdöngünün içindeymiş gibi hissediyorsanız…
Bu kitap hayatınızı değiştirecek! Sepetine Sığmayan Keşif ile içinizde var olan potansiyelin farkına varacak ve tıpkı Keşif gibi hedeflerinize açılan kapıların anahtarlarını bir bir bulacaksınız. “Sepetine Sığmayan Keşif, kişisel gelişim yöntemlerini eğlenceli ve etkileyici bir şekilde anlatan büyüleyici bir kitap. Yaşam koçlarının ve hayatını geliştirmek isteyen herkesin bu kitabı mutlaka okuması gerek.”
- Brian Mayne, Kişisel Gelişim Uzmanı
''İzlenilen diziler, söylenen şarkılar hayatın kendisi, tam da biziz aslında. Film repliğinde geçen cümleyle bir şarkının güftesi; ayrılıklarımız, yaşayamadıklarımız, kavuşamadıklarımız bazen de pişmanlıklarımız...
Bazen nihavent makamı gibi yaşıyoruz arabesk aşklarımızı, bazen de türkü tadında, Türkçe sözlü hafif Batılılaşmış acılarımızı. Neyse hayat da bir yere kadar düşer peşine, acılar da bir yere kadar sürer ama şarkılar hep “onu” söyler. Yeter ki yürekler aşka doysun, soğuk karanlıklar gölge etmeyi durdursun. Hem zaten çoktan unutulurdu, çoktan da, Ah bu şarkıların gözü kör olsun…''
Cansen Erdoğan’ın aşka, mutluluğa, aileye, dostluğa, başarıya, kadere, inanca, zamana, ayrılıklara, yalnızlıklara kısaca hayata dair içtenlikle kaleme aldığı yazılarılarıyla bazen kendinizi eski aşkınızın kollarında; bazen hayallerinizin ortasında bulacaksınız. İç dünyanızı, kimliğinizi, yaşadığınız hayatı sorgulayacağınız ve kendinizden çok şey bulacağınız bu kitap ertelenen düşleri gerçekleştirmenizi sağlayacak.
Gökkuşağına zıplamaya çalışmaktan hiç vazgeçmeyin. Ve unutmayın: ''Herkesin bir 'B' planı vardır hayatta. Sizin ise herkesten farklı bir 'C' şıkkınız olsun mutlaka.''
Erkeklere harcadığım vakti ilime yatırsaydım mutfak aletleriyle atomu parcalamıştım.
"Kapakataki kız güzel değil mi?
O ben değilim, halamın kızı Asuman. 23 yaşında, pabuç gibi bir dili, ampul gibi cicikleri var. Arada etini burasım geliyor, öyle bir asi. Neyse ki konumuz Asuman değil.
Bu kitapta "erkekleri cezbetmenin 55 yolu"nu bulacağını sanırsan yanılırsın bacım. Ama sana "erkekten önemli 55 şey" sayacağımdan şüphen olmasın. Şimdi "bacım" hitabım yüzünden, "Kalkın gidelim beyler, burada az sonra ağda muhabbeti yapılacak," diye silkinen beyler, az durunuz. İkinci bölümde size özel, kadınların çok da gizli olmayan dünyasına ilişkin, her evde denenesi öğretilerimizi derledik.
Tüm bu cinsi münasebetsizlikler kılavuzunun yanı sıra, güzelce parmak basmaktan da geri durmuş değiliz. "Memleket nereye gidiyor? Biri cepten arayıp sorsun. Dönerken yoğurt alsın," tarzı sosyal içeriklerimiz de mevcut. Bir anarşi, bir isyeaan, bir ikrah ki sormayın gitsin.
Velhasıl, Kim Lan Bu Hayatımın Erkeği, KLBHE ekibi tarafından ıssız bir adada gerçekleştirilen deneyler sonucunda ortaya çıkan somut verilerden derlenmiş, eşsiz, bilimsel ama bir o kadar mistik bir kitaptır.
Çekirdek gibi okunur, yetmez, dişinize yapışıp hayatınıza macera katar.
İlişkilerinin İyileştirebilirsin
İlişkilerinde derin yaralar mı alıyorsun?Aşık olduğun kişi sana ihanet mi etti?Bir türlü doğru kişiyi bulamıyor musun?Neler ummuştun, ama seni bir daha aramadı mı?Bu ayrılığın acısıyla nasıl başa çıkabilirsin?İlişkin karşılıklı zorlama ve zorlanma hallerinde mi sürüyor?Dönüp dolaşıp işlerin içinden çıkamıyor musun? Hepimiz sevgiyi özgürce paylaşmak isterken, romantik ilişkilerimizde zorlanıyoruz. Oysaki varlığımız aynada gördüğümüzden çok daha büyük.
Aynada Seni Gördüm ile ilişkilerinizde zorlandığınız konularda sizi rahatlatacak ilerlemeler sağlarken, aynı zamanda bir farkındalık yolculuğuna çıkarak kendinizi daha derinden keşfetmiş olacaksınız…
Mesleklerin ortaya çıkışı, insanoğlunun küçük topluluklar halinde yaşamaya başladığı günlerden bu yana giderek kalabalıklaşan toplumların oluşumundaki temel taşlardan birini oluşturur. Mesleklerin kökeni tanrılara dek uzanır, efsanelere göre insanoğluna meslekleri öğretenler de tanrılar olmuştu.
Mezopotamyalılardan Çinlilere, Mısırlılardan Yunanlara uzanan her coğrafya, mesleklerin gelişimine büyük katkılarda bulundu. Kumaşı boyamaktan deriyi tabaklamaya, kumdan cam üretmeye dek pek çok alanda sayısız teknik keşfedildi…
Meslekler Tarihi ’nde binlerce yıllık uygarlığımızı yaratan mesleklerin ortaya çıkışı anlatılıyor. Bunların bir bölümü zaman içinde yok olup giderken bir bölümü de günün ihtiyaçlarına göre değişerek farklılaştı. Demircilerden lakecilere, saç pudrası yapımcılarından meddahlara, sabun pişiricilerden tel çekenlere, arayıcılardan mühürcülere dek uzanan uçsuz bucaksız bir meslekler çeşitlemesi, hem Batı hem de Doğu dünyasında onları yaratan esnaf birlikleri ve loncalar unutulmaksızın bir bir önünüze seriliyor… İnsanın yeryüzündeki macerasının nasıl şekillendiğini, bugünlere gelme yolunda hangi duraklardan geçildiğini merak edenler için çok değerli bir çalışma…
Hayat koca bir mizansen. Bizlerse oyuncularıyız. Üzerine düşen rolü oynayıp hayatını yaşamaya bak. Her gün yaşamı deneyimleyerek prova al.Dekor olma bu sahnede, hayata katıl ve rolünün hakkını ver.
Ruhunu maskeleme asla…
Yaşamın ritmini yakala, ruhunu renklendir. Tutkularının, hayallerinin peşi sıra düş yollara, ama hırsına da yenik düşme bu yolda. Karşına iyiler kadar kötüler de çıkacak. Oyun oynayacaklar seninle, kalbini kıracaklar. Belki üzülecek ve yorgun düşeceksin, ama ne olursa olsun pes etme şu hayatta!Sen yine iyi kal ve yolundan şaşma…
İyi izler bırak hayata, hayatlara… Ailene sıkıca sarıl, dostlar edin. Amacın mutlu olmak kadar mutlu etmek de olsun. Hissederek yaşa hayatı, çünkü bugünün tekrarı yok!
Bugünlük perde kapansa da unutma, ertesi gün tekrar aralanacak… Yaşam Kitabı, çıktığın bu hayat yolculuğunda yoluna ışık olacak…
Bugüne dek hep evrene mesajlar gönderdin, ama acaba sana gelen mesajları hissettin mi? Tüm o dileklere, beklentilere, dualara, isteklere karşılık evren sana işleri yoluna koyacak, yol gösterecek, çözüm getirecek cevabı verdi mi?
Şimdi yanına sadece kendini alacağın bir yolculuğa hazırlan…
Çoğumuz, bizi mutlu eden şeyleri yeniden keşfetmek ve hatta yeniden anlamlandırmak yerine ömrümüzü bilmediğimiz türden bir mutluluk arayışıyla geçiriyoruz. Nedense bu bize daha kolay geliyor. Mutluluğu kalıcı bir şekilde içimizde var etmek varken, sıcak pide misali sunulan geçici tatminlerle vakit geçirip, yaşadıklarımız bizi artık mutlu etmemeye başladığında başkasına sıçrıyoruz. Tatminsizlikler ve hayal kırıklıkları tanıdık duygular olarak hayatımıza kök salıyor. Peki ya sonra?
Belki hemen değil ama bir gün gerçek mutluluk kaynağının ne olduğunu anlamlandırmanın peşine düşüyor insan. Yaşadıklarının ve yaşadığı duyguların tanımlanmasına ihtiyaç duyuyor. İşte o anda hayatının en büyük sorusu devreye giriyor: Mutlu muyum, mutsuz mu? Konu mutlu olmak olunca biz susuyoruz ve içimizdeki ses konuşmaya başlıyor. Aslına bakarsanız çığlık atarcasına haykırıyor. Çünkü bugüne kadar ya onu hiç dinlemedik ya da işimize gelenleri kendimize göre çevirdik.
Her gün mutlu olmak için yaptığımız onca şeye baktıktan sonra, aslında bizi mutsuz eden her şeyi mutlu olmak adına yaptığımızı fark edebilir ve bizi nelerin mutsuz ettiğini bulduktan sonra mutluluğun da peşi sıra geleceğini görebiliriz. Tabii ki yol haritası ile birlikte. Yaşam keşfedilecek mutluluklarla dolu, yolculuğun başkahramanı olmaksa bizim elimizde.
Çünkü mutluluk, içimizde bir yerlerde ve tüm benliğimize yayılmayı bekliyor…
“Meri Çevik Simyonidis bu araştırmasıyla toplumsal bellekten yola çıkarak ve yaşayan tarihin izini sürerek büyük bir boşluğu dolduruyor. İstanbul’un ruhunu anlamak isteyen herkesin mutlaka başvurması gereken bir kitap.”
- Mario Levi
İstanbul kültür hayatı ve hafızalarda kalan Rum tatları…
- Tarabya’nın ünlü balıkçıları
- Beyoğlu’nun efkarlı meyhaneleri
- Adalar’ın sahil durakları
- Buzuki seslerinin sokaklara taştığı tavernalar
- Sırrı çözülemeyen profiterol
- Namı dünyaya yayılmış badem ezmesi
- Muhabbete muhabbet katan mezeler
- İştah kabartan yemekler
Kimi zamanla yok olmuş, kimi hala vazgeçilmez… Meri Çevik Simyonidis, İstanbulum, Tadım, Tuzum, Hayatım’da İstanbul’un yeme-içme ve eğlence sektörünün başrolündeki Rum kültürünü lezzet ekseninde değerlendiriyor ve bizleri nostaljik bir yolculuğa davet ediyor. Gece ve gündüz hayatının İstanbul belleğine kazınan tüm mekânları, tatları, simaları birinci ağızlardan yapılan söyleşilerle yeniden hayat buluyor. Kitapta yer alan her lezzet ustasının ayrı bir hikayesi, bizlerle paylaşacağı ayrı bir yemek tarifi var. Bu eşsiz tarifler de bu kültür mirasının bizlere düşen payı niteliğinde…
Ruhuna dokun, Kalbini dinle.
Yaşadıklarına şükret; iyisiyle, kötüsüyle. Acının da, mutluluğun da üzerine doğar her yeni gün. Zaman geçer sen yenilen diye. Yarın neler olacak diye düşünmekten daha iyisi, yarın neler yapman gerektiğini bilmektir.
Bil, düşün, yardım et, sev, dokun, yaşa.
Her yaşadığın aslında seni sen yapıyor; çünkü mutluluk varış değil, yoldaki mücadelenle gelendir.
Bu yolda Kalbin Anahtarı 2 sana rehber olacaktır.
Hayat yolunun başındaki genç arkadaşlar, siz kendiniz için ne istiyorsunuz?
Peşinden koştuğunuz hayaller size mi, yoksa başkalarına mı ait?
Gireceğiniz sınavlar sizi kaygılandırıyor mu? Başarı ile başarısızlık sadece bu sınavlara mı bağlı? İstediklerinizle yapabildikleriniz arasındaki farklar, sizi kararsızlığa ve hatta karamsarlığa mı sürüklüyor? Belki de kendinizi yeterince tanımıyorsunuz!
Eğitimci, pedagog ve “yetenek avcısı” Tülay Demir Oktay’ın rehberliğinde, önce kendinizi tanıyacak ve sonra hayallerinizi gerçekleşebilir isteklere dönüştüreceksiniz. Özellikle üniversiteye hazırlık sürecinde karşılaşılankararsızlıkları, motivasyon eksikliklerini, yorgunlukları ve sıkıntıları nasıl aşacağınızı, planlı ve programlı çalışmanın inceliklerini, yeteneklerinizin farkına vararak hangi alanlara yönelmenizin daha doğru olacağını görecekve geleceğe güvenle yürüyeceksiniz... Keşke Deme! “keşke”siz bir hayat için, sizi “sizinle” tanıştıracak!
“Yazma eylemi, Melville’in dediği gibi ‘Kuzey yarıkürede yaşanan hayatın gerçek yüzünü anlamak için uzak denizlere açılmayı ve aynı anda, Borges’in değindiği gibi, ‘kralın adamlarından ve kasabasındaki hayattan sıkıldığı için yazan El Tobossolu ya da Mantiellinin gösterdiği bir saklı mutluluğu paylaşmanızı sağlıyor. Yazma eylemi, yaşanan hayattan sonra, geçip giderken arkada bırakılan bir iki söz. Gündelik varoluş biçimimizin içindeki sınırlı insan halimizi aşıp da bıraktığımız bir iki söz...
...Söz, insana eriştirilebilmiş söz, Ahab’ın yenilgisini yengiye çeviren yabanıl Kızılderilinin şahini geminin direğine kanadından, bakır çiviyle mıhlaması gibi...’’
Kaiser geziye çıkmadan önce herkesi yıkanmış paklanmış görsün diye Almanya’nın dört tarafına haber salındığında, Kaiser’in buyruklarına göre düzenlenmiş uydurma bir hayatı yaşamaktansa kendi oyunlarını sürdürmek isteyen çocuklar direnir, yıkanmak istemezlermiş. İnsanın dış gerçekliği algılayamamasının bireysel bir yetersizlik değil, toplumsal bir sorun olduğunu ortaya koyan Ünsal Oskay’ın tüm çalışmalarının odağında işte bu, insanın özgürleşim sorunu yer almıştır.
Günümüzde sıradan insanların hayatın öznesi olabilmesinin bir yolu da, belki de “yıkanmak istemeyen çocuklar” olmalarına bağlıdır...
Yıkanmak İstemeyen Çocuklar Olalım bu özgürleşim sorununu farklı kanallardan derinlemesine irdeleyen bir yapıt. Sorgulayan, anlayan ve çözümleyen eleştirel bir bakışın, yeni bir anlatımın yolunu açan denemeler.
Zoolog Desmond Morris’in yıllar süren çalışmalarının ürünü olan "Çıplak Maymun" tüm dünyada olağanüstü bir ilgi uyandırdı. Pek çok dile çevrilen ve milyonlarca satan "Çıplak Maymun"a okurlar tarafından gösterilen bu büyük ilginin sebebi; şimdiye dek ileri sürüldüğü gibi insanın maymundan türemiş bir tür değil, doğrudan doğruya maymun olduğunu açıklamış, kanıtlamış olması... Desmond Morris, insan dediğimiz çıplak maymunun seks, yavru yetiştirme, beslenme, korunma, savaşma ve başka konulardaki davranış modellerinin temel niteliklerini ortaya koyuyor. Çıplak Maymun her okuyanı şaşırtacak, (belki de kızdıracak), eğlendirecek ve düşündürecek bir eser...
Bu kitap, kütüphanelerin tozlu raflanndaki elyazmalarının sararmış sayfalarında yüzlerce seneden beri gizli kalmış ve unutulmuş yazıları günışığına çıkartıyor: Osmanlı cinsellik metinlerini...
'Muzır' yahut 'müstehcen' gibi kavramların olmadığı, cinsellik konusunda hemen herşeyin serbestçe yazıldığı bir dönemin örnekleri bunlar... Hepsi Türkçe ve hepsi de ilk defa yayınlanıyor.
Cinsel sağlıktan bahseden ve aşk tekniklerini anlatan 'bahnameler, Nasreddin Hoca öykülerinin cinsellik temeline dayalı ilk versiyonları, 17. asır İstanbul hamamlannda olup bitenler, Osmanlı eşcinsel edebiyatı, cinselliği konu alan şarkı güfteleri ve eski İstanbul'un artık pek bilinmeyen özel hayatı... Hepsi, bu kitapta birarada.
Yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşan ve dedelerimizin, büyük dedelerimizin, hattâ nesiller önceki atalarımızın okuyup zevk almış oldukları bu metinler Hintliler'in 'Kama Sutra'sı düzeyinde bilimsel, Araplar'ın 'Kokulu Bahçe'si kadar renklidir ve en önemlisi, bizim öykümüzdür.
Kendine Bir Söz Ver
Hayatın hızlı temposu içinde isteklerimiz, hayallerimiz, planlarımız günbegün erteleniyor,hepsi aklımızın bir köşesinde kalıp gizli, saklı dualara dönüşüyor. Hiçbir şeye yetişemiyoruz, hiçbir şeye yetemiyoruz. Kendimiz olmaktan bile uzaklaşıyoruz.
Uzaklaşma, bir dur ve kendine bir söz ver!
Önce sadece kendin için bir şeyler yapmaya ne dersin? Gülümse, aynaya bak, konuş, yazı yaz, daha çok oku, inan… Kalbinin anahtarına ulaşınca açamayacağın kapı kalmayacak. Çünkü Kalbin Anahtarı, mutluluğun anahtarıdır…
Hayatın seni yönettiğini değil, hayatı yönetenin sen olduğunu fark ettiğinde tadacaksın gerçek hazzı, mutluluğu ve daha sıkı sarılacaksın hayata! Aslında hayat fısıldıyor sana gerçeği…
Ona dokun ve hisset, çünkü bu senin hikâyen! Hikâyen güzel olsun istiyor musun? O zaman sürekli evet diyerek başkalarının hayatını kolaylaştırmayı bırak…
Yanlış kodlanmış düşüncelerde arama mutluluğu… Hayat zaten seni mutlu edecek kadar güzel…
Neden mutlu olamıyorum diye kendine soru sormayı bırak! Hayatın güzelliklerini Dolce Vita ile keşfet…
Bu yapıt, dil ile kültür arasındaki bağlantıyı araştıran ve sistemli bir dil felsefesini kuran filozof Wilhelm von Humboldt üzerine Türkçe’de bu denli kapsamlı bir biçimde gerçekleştirilmiş tek araştırmadır. Humboldt dilin düşünceyi yaratan bir etkinlik olduğunu öne sürmüş ve dili insan tarihinin başlıca yaratıcı güçlerinden biri olarak görmüştür. Ona göre dille yaşam, dille tarih ayrılmaz kavramlardır. Dilde bulunan "yaratıcı ilke" dille birlikte düşünceyi de geliştirir. Bu ilkenin durması, dildeki kültür başarılarının da durması demektir. Bu kitapta Humboldt’un çeşitli ulusların dillerini ve kültürlerini inceleyen araştırmaları, özellikle dil-düşünme, dil-tarih, dil-kültür bağlamı içinde ele alınmıştır.
Pozitif bilimler arasında her zaman saygın bir yere sahip olan sosyoloji, zaman içinde dallanıp budaklanarak önemini her geçen gün daha da artırmıştır. Elinizdeki kitap bu çok önemli bilim dalının geçirdiği evrimlere dair küçük bir giriş niteliğinde. Sosyolojinin tarihi eskiçağdan Rönesans’a, rasyonel bir sosyoloji kavramının doğuşundan iyimser öğretilere, tarih felsefesinden romantik yazgıcılığa, psikoloji okulundan dinamik sosyolojiye dek uzanan pek çok alana yayılmış, neredeyse uçsuz bucaksız bir bilgiler deryası halini almıştır.
Sosyolojinin doğuşundan itibaren gösterdiği gelişimdeki önemli isimler, ulaşılan kavşak noktaları, merak eden okurları daha derin araştırmalara yöneltecek küçük küçük ipuçları, Cemal Süreya’nın özenli çevirisiyle kısa kısa, ama son derece anlaşılır biçimde aktarılıyor.
Bir zamanlar Hector adında, halinden pek memnun olmayan genç bir psikiyatr vardı. Hector ne yaparsa yapsın danışanlarının mutsuzluk halinin devam ettiğini görünce kendisi de mutsuz oldu.
Bu yüzden Hector dünyanın dört bir köşesini gezmeye ve mutluluğun gerçek kaynağını keşfetmeye karar verdi. Neden çoğu zaman, kendi hayatımızın değerini bilmeden, daha mutlu bir yaşantının hayalini kurarız? Mutluluğu başarıda mı, yoksa başkalarıyla olan ilişkilerimizde mi buluruz? Mutluluk şartlara mı bağlıdır, yoksa olaylara bakış açısına mı? En önemlisi de, mutluluk bir amaç mıdır?
Pek çok macera ve şaşırtıcı karşılaşmanın ardından, Hector bu sorulara düzgün yanıtlar bulmayı başaracak mı?Bir seyahatname ile büyüklere bir masal arası bu öykü, kuşkularımızla mutluluğa duyduğumuz açlığa, sevecen ve neşeli bir psikiyatrın gözünden bakıp mutluluğa giden yolun 23 adımında bizlere rehberlik ediyor.
Rubicon Nehri’ni Geçmek: Hayatınızın Gerçek Amacını Keşfetmek & Potansiyelinizi Gerçekleştirmek İçin Yedi Aşamalı Plan Yazmak kişisel yaşamınıza ve mesleki başarılarınıza açıklık getirmeniz ve odaklanmanız için pratik ve kanıtlanmış bir sistem. Bu kitap, kişisel ve mesleki potansiyelini gerçekleştirmek, hayatındaki kişisel etkinliğe ve mutluluğa ulaşmakla ilgilenen herkese yöneliktir.
Bu kitap sizi, açık ve basit bir şekilde, kişisel ve mesleki yaşamınıza uygulanabilecek yedi aşamalı bir plan yazma yolculuğuna sürüklüyor; ev ve iş yaşantınızda dolu ve verimli yaşayabilmeniz için hayatınızın en önemli iki alanını kim olduğunuz ve ne yaptığınız bütünleştirmek için bir fırsat sunuyor.
Imelda Butler, Zeynep Kurmuş ve Emel Şensezgin Mergen, liderlik, iş ve yönetim, dönüşüm sürecini yönetmek ve stratejik organizasyonel gelişim alanlarında biriktirdikleri 25 yılın üzerindeki deneyimlerini bu kitap vasıtasıyla sizlerle buluşturmayı amaçlıyorlar.
İngiliz Marksist toplumbilimci Thomas Burton Bottomore, Toplumbilim kitabında insan, toplum, toplumsal değişim ve tarihin oluşumunda insanın yeri gibi temel sosyolojik sorunları ele alıyor. Bu konulardaki görüşlerini tek bir pencereden değil; toplumdaki eşitsizliği, toplumun en önemli yerlerine en nitelikli kimseleri getirebilmek için farkında bile olmaksızın başvurduğu bir araç sayan Fonksiyonalistlerin ve de toplumsal olguların toplumdaki sınıflar arasındaki çelişkiler açısından yorumlanması gerektiğini savunan Marksistlerin görüşlerini kıyaslayarak, sorgulayarak ve eleştirerek daha geniş bir bakış açısıyla irdeliyor.
Toplumbilim konusunda bu kadar farklı görüşü destekleyen zengin kaynaklar ve yaptığı yorumlarla alanındaki en iyi eserlerden biri olan Toplumbilim, toplumsal sorunlar ve çağdaş toplumbilim üzerine geniş bilgi edinmeye hazırlananlar için en temel başvuru kitabıdır.
“Bottomore’un Toplumbilim’ini seçmemizin nedeni, çoğu Batılı sosyal bilimcinin içinde bulunduğu ‘çıkmazlar’ açısından, bu çalışmanın en az kusurlu olanların başında gelmesi; ayrıca her sorunu tarihsel boyutu içinde ele alması ve çok zengin bir biçimde her görüşe yer verip bunlar arasında açıksözlülükle ayrıntılı karşılaştırmalar yapmakta oluşudur.”
- Ünsal Oskay
Evrimci budunbilimin kurucusu sayılan Lewis Henry Morgan, hukuk öğreniminin ardından Amerika kıtasındaki yerli halklara karşı yapılan haksızlıklara karşı çıkmıştır. Morgan 1851-1877 yılları arasında Kızılderililerin arasında yaşamış, yaptığı gözlemleri ve araştırmaları kitaplarına konu etmiş ve antropolojinin simge adlarından biri haline gelmiştir. Eski Toplum yapıtıyla Friedrich Engels’e de esin kaynağı olmuş; Engels bu eserle Charles Darwin’in Türlerin Kökeni ’ni kıyaslayarak Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı yapıtını oluşturmuştur.
Morgan, Kızılderililer arasında geçirdiği otuz yıllık deneyimi neticesinde insanlığın yabanıllık, barbarlık ve uygarlık aşamalarından geçtiğini öne sürer ve bu savını sadece Amerika yerlileri ile sınırlamayarak, dünya üzerindeki tüm ilk toplumlarda da aynı aşamaların yaşandığını örnekler. Morgan’a göre insanlık köken olarak tek ve birdir; ayrı yerlerde, ayrı zamanlarda, aynı yollardan geçmiş; aynı süreçleri tamamlayarak uygarlığın/gelişmenin benzer aşamalarına varmıştır.
Budunbilim konusunda en önemli kaynaklardan biri olarak gösterilen Eski Toplum, günümüz toplum şekillerine ve toplumsal örgütlenmelerine nasıl ulaştığımızı, bugünden sonra da değişimin aynı şekilde devam edip bizleri başka bir aşamaya taşıyacağını geniş çaplı araştırmalarla ortaya koyuyor. “Budunbilimin kurucusu Lewis Henry Morgan’ın yüz yılı aşan bir süreçten sonra da, günümüzde geçerliliğini sürdüren birçok görüşü, değerlendirmesi vardır. Morgan’ı eleştirenlerin, zamanın karşısında Morgan kadar başarılı olup olamayacaklarını ve bugün kendilerinin yaptığı çalışmaların hangi insani değerlere hizmet ettiğini düşünmelerinde yarar vardır.”
Bu kitapta satırlara yansıtılanlar, kadının uygarlık tarihindeki yeri ya da erkekle arasındaki eşitlik değildir. Amaç, genç kadınlarımızın geleceğe dair duruşlarını belirlerken geçmişte başarıya ulaşan kadınlarımızdan ilham almasıdır…
Kadınlar… Kadınlarımız… Türkiye’nin kadınları…
Bir dönem oldu peçenin ardından baktı dünyaya… Bir dönem geldi balo salonlarında vals yaparak göz doldurdu… “Kadınlar çalışmaz!” denilen dönemlerde cesurca tiyatro sahnesine çıkanı da oldu, filmlerde rol alanı da, savaş fotomuhabirliği yapanı da…
Erkek egemen bir toplumda kadının söz alabilmesi, kimlik kazanabilmesi hiçbir zaman kolay olmadı. Atatürk ve onun devrimleri sayesinde kadının toplumdaki yeri değişti. Türk kadını dünya tarihinde seçimlerde oy kullanan ilk kadınlardandır. Seçilme hakkı tanındı, meclise girdi, belediye başkanlığı yaptı, gün geldi bir ülkeyi yönetti.
Bu kitapta sanattan siyasete, akademi dünyasından sosyal hayata birçok alanda öne çıkan, ilklere imza atan, başarı hikayeleriyle kendilerine hayran bırakan kadınlar anlatılıyor. Bu kadınların tek bir ortak özelliği var, o da cesaretleri.
Kitap Hakkında; Albert Camus, “Dünya anlamsız, insan saçmadır”; Jean-Paul Sartre, “İnsan beyhudedir” diyor. Michel Foucault ise insanın ölümünü ilan ediyor. İnsan gerçekten mümkün değilse, onu kim bu kadere mahkum etti? Ali Bulaç, modern insanın özgürlük sorununa İslami bir bakış açısı sunarken, iletişimle küçülen bu dünyanın sistemleştirilmiş insanını da eleştiriyor. İnsanın varoluş çabasının saçma ve beyhude olup olmadığını tartışıyor.
Peki, insan gerçekten mümkün mü? Mümkünse özgürlüğü de mümkün mü? Modern insanı özgürlüğe götürecek bir yol gerçekten var mı? Modern dünyanın karmaşık toplumsal ilişkileri içerisindeki insanın dramını ele alan İnsanın Özgürlük Arayışı, ehlileşme ve kapatılmanın hangi süreçlerden geçerek mutlaklık kazandığını irdeliyor. Modern tıp, sosyoloji, psikoloji, felsefe, sanat ve ateizm…
Bunların hiçbirinin insanın özgürlük arayışına katkıda bulunmadığını söyleyen Ali Bulaç, insanın özgürlük sorununu farklı bir düzlemde ele alıp insanın ve özgürlüğünün mümkün olduğunu göstermeye çalışıyor.
ALİ Bulaç
Çağdaş İslam dünyası, düşünce sorunları, toplumsal değişme ve modernleşme, gibi konulardaki araştırma ve incelemeleriyle tanınan Ali Bulaç halen Zaman gazetesi ve Today’s Zaman’da
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.