"Sosyal teori çok yönlü bir girişimdir. Onun bazı en temel ilgileri, örneğin inceleme konusunun ne olması ve hangi prosedürlerin benimsenmesi gerektiği hakkında bir fikir birliği yoktur. Hem sosyal teorideki önde gelen düşünce gelenekleri hem de son yirmi yıldır ortaya çıkan değişimler hakkında sistematik bir kılavuz sunmak için sosyal bilimciler ve görüşleri dikkatlice seçtik.
Bizim editörler olarak hedefimiz, mevcut bakış açıları çeşitliliğini sergilemek ve fikirlerini açıklamak için onların en tanınmış bazı temsilcilerine fırsat sağlamaktır. Okuyucunun Günümüzde Sosyal Teori'yi sosyal teorinin mevcut durumu üzerine kullanışlı bir kılavuz ve referans çalışması olarak göreceğine inanıyoruz."
- Anthony Giddens, Jonathan Turner
Gittikçe karmaşıklaşan dünyamızda sosyal olan’ın doğası yeni birleşme, çatışma, mücadele alanları da oluşturuyor. Bugünü doğru anlamak ve yorumlamak sosyolog için ne kadar kritik ise bir o kadar da zordur.
Öncelikle bunun için geçmişin bilgisine de sahip olmak gerekir. Neticede sosyologlar olarak güç bir uğraşının içinde olduğumuzun farkında olmak zorundayız. Özellikle bu zorlu yolun başında olan genç sosyolog adayları; dâhil oldukları bu bilim alanının temel kavramlarını, kurucu fikirlerini, sosyoloğun toplumsal olay ve olgulara nasıl baktığını, kurucu sosyologların nasıl bir dünya içinden teorilerini inşa ettiklerini anlamakta zorlanmaktadırlar.
Elinizdeki kitap, başlığı her ne kadar Alevileri anlamaya dönük bir vurgu taşısa da Alevileri anlamaktan çok, devletin ve ondan daha geniş olarak bir iktidar şebekesinin Alevi ayinselliğine yönelik ağır saldırılarını -Alevilik açılımından Tuzluçayır’a, Dersim’in seyitlerinden devlet kirliliğiyle malûl dedeliğe- devlet, ayin ve siyasallık çerçevesinde tartışmaya yöneliktir. Ayhan Yalçınkaya tam bu ânda bir kez daha soruyor:Bedreddin’i mi seçeceğiz, devleti mi? Bedreddin bugün Gezi ve Gezi’nin dolanıp durduğu bütün toplumsal yüzeydir; Tuzluçayır’dır, Okmeydanı’dır, Antakya’dır. “Bu yüzey bizi özgürlüğe ve eşitliğe çağırıyor; devlet ise baskıya, şiddete, ölümsüz bir eşitsizliğe ve ölüme” diyecektir çoğu; “öyleyse bu soru ne saçma, ne haince bir sorudur!” Üstelik giderek solgunlaşan bir hayalete dönüştürülen Gezi’nin tüm yüzeylerinde giderek belirginleşen bir hayalet olarak Alevilik, Alevi çocuklarda ölüp dururken!Oysa Yalçınkaya’nın yanıtı biraz farklı: Bir kez daha devleti seçmek belki tarihte hiç olmadığı kadar, ilk kez bize devlet ve siyasetin kökleriyle son bir yüzleşme, sert bir hesaplaşma zemini sunuyor; siyasetin hakikat iddiasının siyasalın gerçekliğiyle yerle yeksan edilme fırsatını da. Türkiye’deki Alevi toplulukların hepimiz için yaşamsal önem taşıyan varlıklarının anlamı tam buradadır: Tarihçilerin ve sosyologların, geçmişin ve şimdinin gayri-siyasal salıncağında salladıkları o bünyeyi bütün siyasal yüküyle görmemizimümkün kılan ve tam da bu yüzden devletin siyaseti nasıl gayri-siyasallaştırdığını da aşikâr eden son örneklerden biridir Aleviliğin siyasal bünyesi; can çekişen varlığıyla da olsa.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.